28.09.2019 - 07:50 | Son Güncellenme:
ŞEBNEM HOŞGÖR/AYŞEGÜL KAHVECİOĞLU Ankara
TBMM Başkanı ve AK Parti Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop, mimarları arasında yer aldığı anayasa değişikliği ile getirilen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne ilişkin eleştirilere yanıt verdi. Şikâyetlerin sistemle alakalı olmadığını, eski alışkanlıklardan kaynaklandığını söyleyen Şentop, uygulamaya ilişkin birtakım alt düzenlemeler yapılabileceğini, ancak anayasal bir değişikliğe gerek bulunmadığını kaydetti. “Her yönüyle yeni sisteme göre düzenlenmiş bir anayasa olsa iyi olur” ifadesini kullanan Şentop, “Ama gördüğüm kadarıyla bunun şu anda bir zemini yok” dedi. Şentop, erken seçim tartışmalarını, “Abesle iştigal” olarak nitelendirdi.
Şentop, yeni yasama yılı arifesinde Milliyet ekibini Meclis’teki makamında kabul etti. Yeni yasama yasama çalışmaları ve güncel konulara ilişkin soruları yanıtlayan Şentop, TBMM’nin 100. kuruluş yıl dönümü kutlamalarına ilişkin sürpriz çalışmalarını da ilk kez Milliyet’e açıkladı. Şentop’un açıklamaları şöyle:
FAZLA KANUN ÇIKTI: (Yeni dönem) TBMM’nin esas faaliyeti şüphesiz kanun yapmaktır. Kanunlar temel ilkeleri içeren metinlerdir. Tali uygulamaya yönelik konuları alt hukuk normlarıyla düzenlemek doğru olur. Uygulamaya yönelik bazı kanuni düzenlemelerin Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile yapılabileceğini düşünüyorum. Yönetmelikle düzenlenebilecek bir konunun kanunla düzenlenmesinin tek sebebi olabilir, uygulayıcıların mesuliyetten kurtulmasını sağlamak. Meclis’in son dönemlerde biraz fazla kanun çıkarttığı kanaatindeyim.
UYGULAMALAR DEĞİŞMELI: (Yeni sistemin 1 yılı çalışması) Sadece mevzuatı değiştirerek bir sistemi değiştirmiş olamazsınız. Uygulamaların, alışkanlıkların da eğişmesi lazım. Türkiye bir önceki sistemden yeni sisteme aynı aktörlerle geçti. Bu aktörlerin sahip olduğu alışkanlıklar var. Erken seçim sebebiyle mevzuatta yapılan değişiklikler seçim sonrası hemen yürürlüğe gireceği için hızlı bir biçimde çalışıldı. Daha geniş bir zamanda çalışılsa, tartışılsa daha iyi olabilirdi. Alt mevzuatta bazı değişiklikler yapılması gerekebilir. Bununla ilgili çalışmalar yapılıyor zaten.
KARIŞIKLIK YOK: Anayasada hangi alanların kanunla hangi alanların cumhurbaşkanı kararnamesiyle düzenleneceğine dair ölçüler konulmuş. Burada tamamen ihtilafsız bir durum olamaz. AYM’de açılan davalar üzerinden bir karar yakın zamanda verilebilir. Bazı ayrımlardaki ölçüler AYM tarafından ortaya konulabilir. Zaten genel düzenleyici işlem olan kararnameler AYM’nin; diğer kararlar ve işlemler ise idari yargının denetimine tabi. Burada karışıklık yok ama biraz zamana ihtiyacı var sistemin.
ZEMİNİ YOK: Anayasa’da, ‘sistem gerekçe gösterilerek şikâyetçi’ olunan hususların sistem ile alakası yok. Bana sorarsanız, 82 Anayasası’nı bütünüyle yeniden, yeni hükümet sistemini esas alarak yeni baştan kaleme almak gerekir. Yani yeni bir anayasa yeni sistemle ilgili düşünülebilir. Ama bunun şu anda bir zemini yok. Yanlış anlaşılmasın. ‘Bu sistemin işleyişiyle ilgili anayasada değişiklikler gerekiyor, onun için bir yeni anayasa yapılmalı’ demiyorum. Ama yeni sisteme göre her yönüyle düzenlenmiş bir anayasa olsa iyi olur.
KİŞİLERLE İLGİLİ: Deniyor ki, ‘yeni sistemde milletvekilleri bakanlara ulaşamıyor’. Peki parlamenter sistem olsaydı ulaşacak mıydı? Eğer gerçekten, ‘o zaman farklı olurdu’ deniyorsa, o zaman, ‘sistemle ilgili bir problemdir’ diyebiliriz. Parlamenter sistem zamanında da randevu alınamayan bakanlar vardı. Bunlar iş tutuşla, alışkanlıklarla, kişiler ile alakalı hususlar. Bizi sistem değişikliği sonucuna götürecek şeyler değil.
İÇ TÜZÜK DEĞİŞİKLİĞİ: TBMM İç Tüzüğü 1973’te yapılmış. Üzerinden bir anayasa değişikliği geçmiş. ‘1982 Anayasası’na aykırı olmayan hükümleri uygulanır’ denmiş. Zaman zaman değişiklikler yapılmış. En son sistem değişikliği yaptık, sisteme aykırı hususlar ayıklandı, yine aynı içtüzükle devam ediliyor. Sistemin mantığıyla bir iç tüzük, parlamento işleyişi düşünmek, ona göre bir içtüzük yapmak lazım.
DAHA ÇOK UZLAŞMA: Sistemin yürürlüğe girdiği 24 Haziran seçimlerinden sonraki dönemde, önceki dönemlerle mukayese ettiğimizde kanunların uzlaşmayla daha çok çıkartıldığını görüyoruz. Bu sistem dolayısıyla parlamentoda partiler arasındaki münasebetlerin yasama faaliyetlerinde daha iyi olduğunu söyleyebiliriz.
BOHÇA GİBİ GELMİYOR: Eskiden yasa önerileri daha çok Bakanlar Kurulu tarafından tasarı olarak getirilirdi. Üzerinde çok çalışılmış olduğu için de, ‘muhkem’ bir metin olurdu. Tartışmaya ve değişmeye kapalı bir metin olarak anlaşıldığı için de hiçbir tarafına dokundurtmak istemezdi kimse. Kapatılmış bohça yani. Şimdi ağırlık milletvekillerine ve parlamentoya geçti. Bütünüyle tamamlanmış, kapatılmış bir bohça gibi gelmiyor çalışmalar. Tamamlanması buraya bırakılmış çalışmalar olarak geliyor. Diğer partilerin görüşlerinden de yararlanılabiliyor. Yavaş yavaş parlamentonun, milletvekillerinin daha etkili olmaya başladığı bir sürece gidiyoruz. Yasama işi, parlamento içi bir meseleye dönüştüğü zaman, partiler arasında uzlaşma kanallarının daha iyi işleyebileceğini düşünüyorum.
GÜÇLÜ MECLİS: Bu sistem, güçlü Meclis çıkarır. ‘Parlamento bu sistemde zayıfladı’ gibi değerlendirmeler var. Bunlar sistemden mi kaynaklanıyor yoksa parlamentodaki partilerin güçleriyle alakalı bir husus mu? Parlamenter sistemin en temel problemi, yasama ve yürütme iç içe geçmiştir. Seçmen bazen memleket hükümetsiz kalmasın diye tam istemediği halde başka bir partiye oy verebiliyor. Çünkü parlamentoda çoğunluk olmazsa hükümet olmaz. Hükümet olmazsa yeniden seçim ihtimali var. Halbuki yeni sistem seçenek sunuyor seçmene. Hükümeti bir oyla belirliyorsunuz; parlamento için başka bir oy kullanıyorsunuz. Seçmen, Cumhurbaşkanı seçtiği kişinin partisini Meclis’te çoğunluk haline getirebilir de getirmeyebilir de. Yeni sistem, seçmenin tercihinin tam yansımasını sağlayacak bir imkân sunduğu için parlamentoyu güçlendiriyor.
TÜRKİYE’YE YAKIŞAN: Yeni yasama yılında bütün siyasi partilerden, milletvekillerimizden diyalogla, müzakere ederek çalışmalarını yürütmelerini; müzakereler esnasında da milletimizi rahatsız edecek görüntülerin oluşmamasına özen göstermelerini istiyorum. Geçen yasama yılında Meclis’te çok güzel tablolar oldu. Türkiye’ye yakışan bir Meclis görüntüsü her zaman arzu edilen bir şey.
‘Erken seçim tartışması biraz abesle iştigal’
NİYE SEÇİM İSTESİN?: (Erken seçim) Erken seçim tartışmaları biraz abesle iştigal. Hükümet sistemiyle alakalı anayasa değişikliğini unutanlar yapıyor bu tartışmaları sanırım. Erken seçim kararı almanın iki yolu var. Bir, Cumhurbaşkanı bu kararı alabilir. Cumhurbaşkanı 3 yıl daha görevde kalabilecekken, ‘Yok ben bir daha seçime gideyim. Tekrar seçilip geleyim’ neden desin? Yeni sistemde Cumhurbaşkanı’nın seçim talep etmesi çok çok istisnai bir durumdur. İkincisi, parlamento beşte üç çoğunlukla seçim için karar alabilir. Bu çoğunluğu oluşturmak çok kolay değil. Milletvekillerinin beşte üçünün, ‘2 yıl bize yeter hadi gidelim seçime’ demesini niye bekleyelim? Eskiden hükümetlerin kurulamaması gibi durumlar söz konusuydu. Seçime gitme gereği hasıl olabiliyordu ve seçim kararı da Meclis’te basit çoğunlukla alınabiliyordu. Seçim kararı almanın bir realitesi yok şu anda Türkiye’de.
ESKİ ALIŞKANLIK: (Erken seçimin konuşulmasında siyaset sahnesine yeni aktörlerin çıkıyor olması etkili olabilir mi?) Zannetmiyorum. Eski bir alışkanlık olduğunu düşünüyorum. Türkiye’de eskiden mahalli seçimlerden sonra mutlaka bir seçim tartışması olurdu. Çünkü iktidar partileri genel seçime göre istedikleri sonucu alamazlardı. Muhalefetçe, ‘haydi seçime gidelim’ denilirdi. Bu, yeni sistemin realitelerine uygun değil. Yeni sistem, sık seçim olmasın, blok halinde icraat dönemleri, hükümetler olsun, Türkiye koalisyonlara maruz kalmasın diye düşünülmüş. Çok çok olağanüstü bir durum olursa ancak erken seçim olabilir. Bunun yollarını da anayasaya koyduk. Türkiye bir krizden çıkamayacak hale gelmesin, bir çıkış kapısı olsun diye. Ama bunlar çok olağanüstü durumlarda kullanılabilecek şeyler.
‘2020’de zirve yapacak programlar düşünüyoruz’
100. YIL SÜRPRİZLERİ: 23 Nisan 2020, TBMM’nin açılışının 100. yılı. 27 Aralık’ı, Atatürk’ün Ankara’ya gelişini başlangıç kabul ederek 23 Ni-san 2020’de zirve yapacak programlar düşünüyoruz. Yabancı devlet ve Meclis başkanlarını davet ediyoruz. En son Kazakistan’daydık; 41 parlamento başkanı oradaydı. Görüştüğümüz tüm parlamento başkanları davetimize prensip olarak ‘tamam’ dediler. Bütün dünyadan böyle bir katılım olursa mem-nun oluruz.
ÖNCÜLÜK HAKKI VAR: 23 Nisan Milli Egemenlik ve Çocuk Bayramı. İlk defa 1927 yılının 23 Nisanı, Himaye-i Etfal Cemiyeti tarafından çocuk bayramı ilan edilmiş. Meclis Başkanı’nın, Cumhurbaşkanı’nın yerini çocuklara bırakması uygulaması bizzat Atatürk tarafından yapılmış. Ama resmi olarak bir çocuk bayramı düzenlemesi olmamış. Çocuklarla ilgili bir haftanın dünyada ilan edilmesi ile ilgili çalışmalar, BM’de 1954’te yapılıyor. Halbuki ondan 27 sene önce Türkiye’de ilk defa çocuk bayramı kutlanıyor. Türkiye’nin bu konuda bir öncülük hakkı olduğunu düşünüyorum. Türkiye, 1979’da UNESCO’ya çocuk haftası ile ilgili 23 Nisan’ı önermiş ama sonuç alınamamış. Bazı adımlar atacağız. Çocuk haftasının 23 Nisan’ın içinde bulunduğu hafta olması, bunu dünyada ilk düşünen ülke olan Türkiye’nin hakkıdır. 100. yıl münasebetiyle bunu gündeme getirmenin etkili olabileceğini düşünüyorum.