Ümit TÜRK- Sevgim Begüm YAVUZ/İSTANBUL

İstanbul Barosu, ifade özgürlüğü davlarında yargının araçsallaştırıldığına dikkate çekmek amacıyla Beyoğlu SES Tiyatrosu'nda panel düzenledi. Muhalif gazetelere susturulması amacıyla açılan davalar, YSK'nın 6 Mayıs'ta seçimin yenilenmesine ilişkin kararı ve Gezi davasının konuşulduğu panelde, FETÖ'cü dönem yargısının Ergenekon ve Oda TV davalarıyla araçsallaştırmaya çalıştığı yargının, günümüzde AKP eliyle Sözcü ve Cumhuriyet davalarıyla devam ettiği vurgulandı.

İstanbul Barosu Başkanı Mehmet Durakoğlu


DURAKOĞLU 2010'DAKİ REFERANDUMU HATIRLATTI

Panelin açılış konuşmasını yapan İstanbul Barosu Başkanı Mehmet Durakoğlu, Türkiye'de yargının sadece yargıdan ibaret olmadığını ve siyasal stratejilerin parçası haline dönüştüğünü söyledi. Bu dönüşüm çabasının 2010 Referandumuyla yapılan Anayasa değişikliğiyle başladığına dikkat çeken Durakoğlu, "2010'daki referandum, HSK'nın yeniden oluşturulması ve Anayasadaki değişiklikler oluşturuyordu. 2010 referandumu geçmeseydi Fetullahçı yargı olmayacaktı ve Türkiye de bir darbe girişimine maruz kalmayacaktı" dedi.

Bu durumun ortaya çıkardığı siyasal sonuçların ise Sözcü ve Cumhuriyet gazetelerine açılan davalar olduğunu belirten Durakoğlu, "İfade özgürlüğümüzün hangi noktalara geldiğini düşünürseniz bu davaların neyi anlatmaya çalıştığını görebilirsiniz. Bu davalardan sonra medyanın nasıl değiştiğini görürseniz yargının sadece yargı olmadığını da görürsünüz" diye konuştu.

Durakoğlu, Sözcü ve Cumhuriyet davalarıyla ifade özgürlüğünün engellendiğini, benzer bir durumun da YSK'nın 6 Mayıs kararında yaşandığını ifade ederek şunları söyledi: "6 tane Yargıtay, 5 tane Danıştay üyesinin bulunduğu YSK'da, yargı eliyle hukuksuzluk meşrulaştırılırken bir de demokrasiye yönelik bir tehdidin ortaya konulduğu gerçeği ile karşı karşıyayız. Bu süreci doğru tanımlamalıyız. Hukuksal ve siyasal açıdan yaşayacağımız süreci görmemiz gerekiyor"

FOTO:SÖZCÜ


TERKOĞLU: BENZER SÜRECİ BİZ DE YAŞADIK

Panele konuşmacı olarak katılan ve FETÖ'cü yargının kumpası sonucu cezaevinde yatan Gazeteci Barış Terkoğlu, benzer sürecin Sözcü ve Cumhuriyet gazetesine yönelik davalarda da yaşandığını belirtti. Terkoğlu, "Ben ne yaşadıysam, aynı şeyler yaşanıyor. Bugün Sözcü ve Cumhuriyet davasında olduğu gibi, suç olmayan kavramlar, suçmuş gibi gösteriliyor ve suçlu üretilmeye çalışılıyor. Oda TV davası boyunca makale, yazı, röportaj tartıştık. FETÖ dönemi sahte delil dönemiydi. Cumhuriyet ve Sözcü davalarında gördüğümüz ise delilsizliktir. FETÖ'den sonra, FETÖ'yü yıkanlar onun yarattığı şeyleri bizden sonraki davalara taşıdılar" dedi.

FOTO:SÖZCÜ


CELAL ÜLGEN: DELİLE İHTİYAÇLARI YOK

Avukat Celal Ülgen de FETÖ yargısı döneminde Ergenekon ile başlayan kumpas davalarının son halkasının Oda TV davası olduğunu söyledi. FETÖ yargısının, Ergenekon'da acemilik, Balyoz'da çıraklık, Oda TV de ise ustalık dönemleri geçirdiğini ifade eden Ülgen, "Fetullah yargısı kanıt bulmak zorundaydı. Bugünkü yargının kanıt bulma sorunu yok. Ergenekon'da deliller vasıtasıyla mahkumiyete gitmek amaçlanmıştı. Balyoz'da ise artık delilleri bizzat kendileri üretiyorlardı. Bugüne koşutluk kurmak gerekirse, AKP yargısının ise delil bulma diye bir sorunu yok. Çünkü delile ihtiyaçları yok. İthamda bulun yeter. Bu ithamlarla Cumhuriyet yargılaması sonuçlandı. Sözcü yargılaması ise devam ediyor" diye konuştu.

YSK'nın 6 Mayıs Kararı konulu oturumda konuşan Avukat Doç. Dr. Didem Yılmaz ise, 23 Haziran seçimlerinin huuken hiçbir açıklaması olmadığını belirterek, "YSK'nın kararı sadece İstanbul'u değil, Türkiye'yi ilgilendiren bir karardır. Yargı reformu paketi yargının sorunlarına çözüm getirecekse, araçsallaştırılmanın önüne geçecek, ifade özgürlüğüne ilişkin çözümler getirmesi gerekir" dedi.

FOTO:SÖZCÜ


CEREN YAKIŞIR SÖZCÜ DAVASINDAKİ HUKUKSUZLUKLARA DİKKAT ÇEKTİ

SÖZCÜ avukatlarından Ceren Yakışır da, Sözcü gazetesine açılan dava sürecini anlattı ve yapılan hukuksuzluklara dikkat çekti. FETÖ ile mücadele adı altında geliştirilen davalardan biri olan Sözcü davasının ihbarcılar ve yandaş medyada çıkan haberlere dayandığını belirten Yakışır, FETÖ çamurunun ilk olarak Sözcü'ye 2010 yılında atıldığını söyledi. Sözcü'nün özellikle 17-25 Aralık döneminde yapılan haberler nedeniyle havuz medyası tarafından hedef gösterildiğini anlatan Yakışır, Sözcü gazetesinin sahibi Burak Akbay'ın fotoğraflarının fotomontajla Fetullah Gülen'e benzetilerek algı oluşturulmaya çalışıldığını aktardı. Yakışır, "15 temmuz 2016'da saat 16.25'te Sözcü'nün internet sitesinde Cumhurbaşkanının nerede tatil yaptığına dair Gökmen Ulu'nun haberi girdi. Aynı gün darbe girişimi olunca, iktidara yakın medya grubu darbecilere Cumhurbaşkanının yerini Sözcü bildirdi. 'Burak Akbay derhal tutuklansın' diye haber yaptı. Tüm bu algı operasyonları üzerine savcılık resen soruşturma başlattı. 4 savcı görevlendirildi. Askerlerin nasıl keşif uçuşu yaptığının belgelerini verdik. Gökmen Ulu ve diğer arkadaşlarımız hakkında örgüte yardım suçundan dava açıldı. Savcılık ilk dosya yürürken Emin Çölaşan, Necati Doğru, Genel Yayın yönetmeni Metin Yılmaz, internet sitesi Yayın Yönetmeni Mustafa Çetin ve internet haber koordinatörü Yücel Arı hakkında yeniden soruşturma başlattı" diye konuştu.

Soruşturma sürecinde savcının, Sözcü avukatlarına 'siz yanlış savunma yapıyorsunuz, biz bu kişilere FETÖ'cü demiyoruz. Ama FETÖ'ye bilerek ve isteyerek yardım ettiğini söylüyoruz' dediğini aktaran Yakışır, "Eğer bir örgüte yardım edilecekse öncelikle bu kişilerin söz konusu örgüte sempatisi olması gerekir. Halbu ki, Sözcü'nün FETÖ karşıtı haberler yaptığı herkesçe biliniyordu. Tanıklar gelip ifade verdiler ve bu kişilerin FETÖ ile bağlantısı olmadığını, sözlerinin yanlış anlaşıldığını söylediler. Fehmi Koru küçük bir dokundurma yaptığını söyledi. Bu dokundurma yüzünden gazetenin sahibi Burak Akbay yurt dışında. Yakın zamanda kaybettiği babasının cenazesine bile gelemedi. Tüm bu delillere rağmen esas hakkındaki mütalaada duruşma savcısı lehte delilleri gözardı etti ve 10'ar yıla kadar hapislerini istedi.