hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow

    Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan 'Andımız' açıklaması

    Cumhurbaşkanı Erdoğandan Andımız açıklaması
    expand
    KAYNAKCnnturk.com

    Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye Gençlik Zirvesi'nde Danıştay'ın "Andımız" kararına değindi, "İyi niyetli görmüyorum" dedi. Erdoğan şunları söyledi: "Metne baktığın zaman içerik itibariyle bu milletin kendisini, kültür, medeniyet anlayışını ortaya koyan bir metin değil. Bizim andımız İstiklal Marşımızdır ve İstiklal Marşımızla beraber yolumuza devam ediyoruz. İyi niyet eseri olmadığına inandığım bu kararı kimi çevreler baskıcı antidemokratik ideolojilerine yakılmış bir ışık gibi algıladı."

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Yıldız Teknik Üniversitesi (YTÜ) Davutpaşa Kongre Merkezi'nde düzenlenen Türkiye Gençlik Zirvesi'ne katıldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, zirvede Sosyal Girişimcilik Ödüllerini de sahiplerine verdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın zirvedeki konuşması satır başlarıyla şöyle:

    "Türkiye Gençlik Zirvesi'nin başarılarla dolu olmasını temenni ediyorum. Türkiye gençlik sivil toplum kuruluşları kuruluşunu, böylesine anlamı bir zirveye öncülük ettiği için tebrik ediyorum. Her kurumun gençlikle ilgili görevleri vardır. Tabi bu durum gençlik politikalarını takip edebileceğimiz yapılar oluşturmamıza mani değildir. Bu sebeple, Cumhurbaşkanlığı Politika Kurullarından birisinde gençlerle ilgili alt çalışma grubu oluşturulmasını gündemimize alabiliriz. Böylece bu müjdeyi gençlerimizle paylaşmış olalım. 

    Bu zirvenin düzenlenmesinde emeği geçen kurumlarımızı da gönülden tebrik ediyorum. Siz değerli gençlere de şükranlarımı sunuyorum. Zirvenin gençliğe yönelik çalışma yürüten STK'lar arasındaki işbirliğini güçlendireceğine inanıyorum.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    'Devletin görevi gençleri tanımlamak değil, anlamaya çalışmaktır'

    Devletin de toplumun da sizler gibi STK'ların da asli görevi, gençliği tanımlamaktan ziyade, tanımaya, anlamaya, onlarla empati kurmaya çalışmaktır. Kendi alanında özgün bir çalışma olan Türkiye Gençlik Profili Araştırması'nın zirve vesilesiyle ilgililerle paylaşılmasını bu noktada son derece önemli görüyorum. 37 ilden 8 bin genç ile yapılan araştırmanın çıktılarının, bu alanlarda gönüllü faaliyet yürüten başta resmi kurumlarımız başta olmak üzere üniversitelerimiz ve ailelerimiz için yol gösterici olmasını diliyorum. İçerik ve yöntem itibariyle bu çalışma imza atan akademisyenlere, gençlerimize teşekkür ediyorum. Bu araştırmanın ülkemiz gençliğinin hissiyatının, görüşlerinin, beklentilerinin ve elbette sıkıntılarının anlaşılması noktasında devleti yönetenler olarak bizlere de rehber olacağına inanıyorum. Araştırma sonuçları da gösteriyor ki gençlerimizle sürekli yüz yüze görüşmemiz, konuşmamız, dertleşmemiz, karşılıklı olarak birbirimizi anlamaya çalışmamız şart. Cumhurbaşkanı olarak işte bu sebeple gençler tarafından düzenlenen etkinliklere katılmaya hep özen gösterdim. Özel bir önem verdim, vermeye de devam ediyorum. Gençlerimizin gelecekleriyle ilgili endişelerini ortadan kaldıracak ve beklentilerini karşılayacak politikalar geliştirmek bizim en başta gelen görevimizdir.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Türkiye'nin Gençleri' başlığyla yapılan araştırmanın sonuçlarını titizlikle inceleyeceğimizden ve raporda yer alan tespitler ışığında gençlik politikalarımızı gözden geçireceğimizden emin olun.  Diğer yandan Sosyal Girişimcilik Ödüllerini kazanan genç arkadaşlarımızı da tebrik ediyorum. 

    'Gençlerin önünü açan çalışmalar yürütmeliyiz'

    Sevgili gençler, dünyanın baş  döndürücü hızla değiştiği bir dönemde gençlerimize yönelik çalışmalarımızın, bakış açılarımızın sabit kalması düşünülemez. İletişim araçlarından fikir akımlarına kadar hemen her yeniliğin muhatabının genç kuşaklar olduğu dikkate alındığında, eski usullerle meseleye yaklaşmanın bizi götüreceği yer kesinlikle başarısızlıktır. Gençlerimizin hızına ayak uyduramazsak geride kalmaya mahkum oluruz. Gençlerimizin yönelimini doğru okuyamazsak sağlıklı politikalar geliştiremeyiz. Gençlerimizin endişe, kaygı ve umutlarını tespit edemezsek onlara yol gösterici görevimizi yerine getiremeyiz. Değişimi gençlerimizin beklentilerini önceden görerek, zamanın ruhunu iyi okuyarak projelerimizi geliştirmeliyiz. Gençlerin gerisinde kalan değil, onların önünü açan, rota çizen bir anlayışla çalışmalarımızı yürütmeliyiz. Hem devleti yönetenler olarak bizim, hem gençlere dair hassasiyeti olan STK'larımızın bu noktada sorumluluğu bellidir. Hepimizin ortak sorumluluğu gençlerimizin, terör, şiddet, uyuşturucu ve nihilizm bataklığına düşmeyecekleri biz zemini birlikte hazırlamaktır.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    'Gençlerin hayal dünyasını yasaklarla çevreleme değil, alabildiğine genişletmeyi hedefliyoruz'

    Gençlerimizi formatlamanın, onları belli kalıplara mahkum etmenin değil, ideallerinin önündeki engelleri kaldırmanın çabası içinde olacağız. Biz gençlerin hayal dünyasını yasaklarla çevreleme değil, alabildiğine genişletmeyi hedefliyoruz. Mesuliyetimizin, gençlerin şiddete bulaşmadan her türlü düşünceyi tartışabilecekleri, her türlü fikri savunabilecekleri bir ortamı ülkemiz genelinde tesis etmek olduğuna inanıyoruz. Toplan nüfusunun 4'te 1'inden fazlası 15-30 yaş arası gençlerden oluşan Türkiye, bu bakımdan dünyanın en şanslı ülkelerinden biridir. Bu bizim en büyük zenginliğimiz. 

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    'Oxford'u getirdiniz de gitmedik mi?' demişti

    Eğitim konusuna özel önem vererek ülkemizdeki tüm gençlerin fırsat eşitliğine sahip olması için gereken önemi verdik, veriyoruz, vereceğiz. Üniversite sayımızı 76'dan 206'ya çıkardık. Bazıları hala eleştiriyor, bu da onların hakkıdır varsın eleştirsinler. Ama biz çok önemli bir eksiği giderdik. Üniversiteyi onların ayağına götürdük. Hani bir dostumun bir ifadesi var. "Oxford'u getirdik de gitmedik mi?" demişti. Biz de işte bunu yaptık. Şu anda 81 vilayetimizin tamamında üniversitelerimiz var. Şimdi niteliği artırmamız lazım. Buna gayret etmemiz lazım. Yüksek öğrenim yurdu sayımız 190'dı. Biz bunu 776'ya çıkardık. Bütün yurt yatak kapasitemizi 182 binden 663 bine çıkardık. 

    'Harçları kaldırdık'

    Sokaklara dökülüp gösteriler yapanlar... Neydi bu? Harç. Biz kaldırdık ya, biz kaldırdık. Hem bu meselenin marjinal örgütler tarafından istismar edilmesinin önüne geçtik, hem de gençlerimizin ve ailelerinin omuzlarından önemli bir yükü almış olduk. Ama ne yaparsan yap. Bunlar bir gün geçiyor unutuluyor. Ama bunlar yapıldı bu ülkede. Lisans, yüksek lisans ve doktora seviyesinde öğrenim gören gençlerimizin burs imkanlarını geliştirdik. 16 yıl önce 45 liracık burs kredi veriliyordu. Biz bunu şimdi şu anda Ocak ayından itibaren lisans öğrencilerinin eline 500 lira geçecek, yüksek lisans öğrencilerine 1000 lira verilecek, doktora öğrencilerine 1500 lira ödenmeye başlanacak. 

    'Gerçeği söylememiz lazım'

    Gençlerimizde şöyle bir anlayış var, sizinle paylaşayım. Gerçeği söylemem lazım. 'İlla burs' Ya niye burs? Bursun ödemesi yok, geri ödeme yapılmıyor. Be evladım, be kardeşim kredi aldığın zaman, faizsiz, iş bulmadan değil. Sigortalı işte yer aldıktan sonra çok basit taksitlerle ödüyorsunuz. Bu seni bedavacılığa alıştırmıyor. Ve böyle bir imkan var. Bu imkandan istifade ettiğin zaman, kimsenin kredi ve burs almaması mümkün değil. 

    Katsayı sorunu bunlardan biridir... Bunlardan biri de oğlum. Hep katsayı kurbanı olmuşlardır. Bu problemi kökten çözerek ülkenin tüm evlatlarının üniversiteye girebilmelerini biz sağladık. Aynı şekilde kılık kıyafet meselesini çözerek, üniversite kapılarındaki utanç sahnelerine biz son verdik. Kamuda başörtüsü sorununu ortadan kaldırarak gençlerimizin hiçbir engelle karşılaşmamalarını garanti altına aldık.

    Şu anda silahlı kuvvetler hariç, emniyet teşkilatı da dahil başı açık-kapalı diye ayrım var mı? Yok. Siyasette, bürokraside gençlerimize daha fazla görev vererek sizlere olan güvenimizin sadece sözde olmadığını gösterdik. Bugün hem Meclis'te hem partimizde hem kabinemizde gençlerimiz çok önemli sorumluluklar üstleniyor. Biz geldik, seçme yaşı neydi? 18. Seçilme, 30. Dedik ki seçme aslında zor mu kolay mı diye baktığımızda, zor. Seçilme; kolay. Niye? Bir tane siyasi lider dedi ki, "Taksim meydanına dört ayaklı koysam seçtiririm" dedi. Düşünebiliyor musunuz? niye? Kolay olduğu için. Ama seçme zor, ayıklayacaksın. İşte biz dedik ki, seçme ve seçilmeyi ilk etapta 25'e indirdik, ardından 18'e indirdik. Şimdi seçme-seçilme 18. Bu nedir? Ben gencime güveniyorum, gencime inanıyorum. 

    'Şanlı geçmişimizden ders çıkararak istikbalimizi inşa edeceğiz'

    Ve aynı zamanda biz bir şeyi görmemiz lazım. İnsanlar ya tarih bilmiyorlar, bilmiyorlarsa öğrenecekler. Bir Fatih... Bakınız nereden nereye? Öyle bir deha, babası ona 13-14 yaşında padişahlığı vermek istedi. O önce babasından bu görevi aldı, aldıktan sonra "madem ki ben padişahım, şimdi size emrediyorum gelin devletinizin başına geçin" diyor. Ama yaş geliyor 19-20'ye bu defa bir devri kapatıyor, bir devri açıyor.  Demek ki tarihimizde bu olduğuna göre, bu bizim için bir ufuktur. Öyleyse bizim de şimdi orayı hedeflememiz lazım. Buna göre bizim de yürümemiz lazım.  Az önce başarılı projelere imza atan gençlerimizi gördük. Önünü açacaksın, hedef göstereceksin. Yürüyeceksin, millet yürüyecek arkandan. Gençlerimiz geçmişe göre bugün her alanda kendilerini hissettiriyor. Önümüzdeki dönemde gençlerimizin adını daha çok duyacak, gençlerimizin başarılarını inşallah konuşacağız. Bunu da daha çok demokrasiyle, özgürlükle, daha fazla yatırımla gerçekleştireceğiz. Bu hedefe, 'gelenin keyfi için geçmişe sövme' ilkesizliğine kapılmadan, tarihimize, değerlerimize daha sıkı sarılarak ulaşacağız. Şanlı geçmişimizden ders çıkararak, ecdadımızın bıraktığı mirastan ilham, cesaret alarak istikbalimizi inşa edeceğiz. 

    'Danıştay'ın Andımız kararına eleştiri: 'İyi niyetli olduğuna inanmıyorum'

    Her şeyden önce bir daha hiç kimsenin siyasi hırsları uğruna, bu ülkenin gençlerini kardeş kavgasına sürüklemesine izin vermeyeceğiz. Vesayet özlemiyle yanıp tutuşanların eskiden olduğu gibi belli kavramları, belli figürleri istismar etmesine müsaade etmeyeceğiz. Danıştay'ın andımız kararı sonrasında gerek sosyal medyada, gerekse kimi yayın organlarında şahit olduğumuz manzaralar açık söylüyorum, bu konudaki kararlılığımızı daha da artırmıştır. Çünkü bu metin bu ülkede, ezanı Türkçe okumak, okutmak isteyenlerin eseridir. Bu bir. Metne baktığın zaman, bu metin içerik itibariyle bu milletin kendisini, bu milletin kültür, medeniyet anlayışını ortaya koyan bir metin değil. Bizim andımız İstiklal Marşımızdır ve İstiklal Marşımızla beraber yolumuza devam ediyoruz. İstiklal Marşımızdan daha güzel, güçlü bir ant olabilir mi? Yok. Ama bunlar işte böyle çıkarmışlar, her şeyi birbirine karıştıran saçma sapan bir şeyle gençliği yönlendirmenin gayretinde. Kimse Türklüğünü inkar etmiyor ki? Ama Türkçülük yapmıyor. Mesele burada. Ben Türküm ama Türkçü değilim. Eğer böyle yaparsak kendi değerlerimizle, dinimiz İslam ile çatışırız. İslam ırkçılığı reddediyor, ırkı reddetmiyor. Tam aksine Rabbimiz, 'Biz sizi kabileler halinde yarattık' diyor ama arkasından geliyor, 'Birbirinizle iyi tanışasınız, anlaşasınız diye' diyor. 'Kavga edeseniz diye' demiyor. Bu gerçeği gördüğünüz zaman  zaten mesele halloluyor. İyi niyet eseri olmadığına inandığım bu kararı kimi çevreler baskıcı, antidemokratik ideolojilerine yakılmış bir yeşil ışık gibi algıladılar. Milletimize tepeden bakan, milletimizi 'takunyalı', 'kömürcü', 'makarnacı' diye aşağılayanlar uzun zaman sonra yeniden piyasaya çıktılar.

    'Ne Akif'i ne İstiklal Marşımızı bunlarla paylaşırız'

    Kararın hemen akabinde gazeteci kılıklı provoktörler yıllardır içlerinde biriktirdikleri kin ve nefreti kendi ekranlarından kusmaya başladılar. Hatta cübbelerini kiraya veren kimi sözde hukukçuların, mehrum Menderes'in 68 sene önce son verdiği Türkçe ezan zulmünü tekrar dillendirdiklerine bile şahit oldum. Ana muhalefet partisi de iyice şirazeden çıktı. Millete ve milletin değerlerine düşmanlığını bir kez daha ortaya döktü. Çıkmış televizyon kanallarından bir tanesinde benim için diyor ki 'O diyor İstiklal Marşını bile bilmez' diyor. Bunu meydanlarda sürekli okudum. Şimdi tekrar okumaya gidersem, der ki 'gördün mü bak okuttum'. Çok zavallı bunlar. Hatta kendisi bir keresinde öyle bir yanlışa düştü ki, rezil etti. Şimdi biz değerlerimiz noktasında ne Akif'i bunlarla paylaşırız, ne İstiklal Marşımızı. Benim konuşmam yoktur ki, Akif merhumdan bazı kıtaları almayayım. Niye? Çünkü benim yastık altı kitabım olmuştur Akif. 

    'Biz buralardan geldik Bay Kemal'

    İmam hatipte okuduğum yıllarada liseler arası bir şiir yarışması oldu, o zaman rahmetli edebiyat hocam Osman Öztürk, 'Oğlum sen 'Asım'ın Nesli' beyitinden bir bölümü oku'. Ben de o zaman oradan her  zaman okuduğumuz 'Bu zulmü alkışlayamam, zalimi sevemem' diye başlayan', Asım'ın Nesli'ni adeta tanımlayan o bölümle yarışmaya katıldım, birinci oldum. İlginçtir o zamanlar da 'Kaynana Zırıltısı' diye bir şey vardı, böyle çevirirlerdi. Mithatpaşa Kız Meslek Lisesi'nin salonunda bu yarışma yapılıyor. Bana o şiiri okutmamak için başladılar onları çevirip sabote etmeye. Jüride güçlü isimler. Şimdi aklımda kalanlar, bunlar şimdi hep rahmetli tabii Prof. Dr. Faruk Kadri Timurtaş, Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş hocamız filan... Türkiye Teknik Ressamlar Cemiyeti düzenliyor bu yarışmayı. Baktım ki bunlar durmuyor, mikrofonu yere bıraktım ve mikrofonsuz olarak bu şiiri okumaya başladım. Tabii o 'Kaynana Zırıltıları' sustu, bir anda salon değişti. Şiir bitti, salon durmuyor, alkışlar alkışlar devam ediyor. Hamdolsun biz buralardan geldik Bay Kemal. Onun için buralarda kalkıp da bizi kendinle mukayese etmeye kalkışma. Bizim aldığımız terbiye bu. 

    'Utanç verici bu hadiseler siyasetin değil, psikiyatrinin konusu'

    Şimdi koca koca adamlar siyah önlükler giyip, aynı ziniyet, koca koca kadınlar yarım yamalak ezberleriyle Ant okumaya yeltenip, milletin karşısında kendilerini rezil kepaze ettiler. Hepsi birbirinden utanç verici bu hadiselerin çoğunun siyasetin değil, psikiyatrinin konusu olduğunu düşünüyorum. Yaşananlar tam anlamıyla bir histeri nöbetidir. Yaşananlar bu. Aramızda doktorlar var bunu iyi biliyorlar. 

    ''Bu azgın azınlığın ne yazık ki iyileşme ihtimali yok'

    Ülkemizde zamana değişime, hayata ve dünyanın gerçeklerine karşı direnmeyi çağdaşlık zanneden fosilleşmiş bir zihniyet vardır. Bu her zaman oldu bugün de var. Bunların hayattaki varlık sebepleri ise milletin değerleriyle kavga etmek, ne pahasına olursa olsun kendi çıkarlarını korumaktır. Nitekim bu uğurda yeri geldiğinde terör örgütleriyle, yeri geldiğinde emperyalistlerle, yeri geldiğinde Türkiye düşmanı yapılarla iş tutmaktan asla çekinmiyorlar. Sandıktan çıkamayacaklarını bildikleri için 15 Temmuz gecesinde olduğu gibi milletin iradesine silah çeken FETÖ'cü hainleri alkışlayacak kadar savrulmuş durumdalar. Aynı çevreler en küçük bir ekonomik sallantıda tüm enerjilerini 81 milyonluk Türkiye gemisini batırmak için sarf edecek kadar şuurlarını kaybedebiliyorlar. Kendini vatandaşından üstün gören, devletin yegane sahibi zanneden, ezandan, başörtüsünden, camiden rahatsızlık duyan bu azgın azınlığın ne yazık ki normalleşme, iyileşme ihtimali de yoktur. Üstat Necip Fazıl bunları, 'Bazı insanlar alçak gönüllüdür, bazıları da alçak olmaya gönüllüdür' diye tanımlıyor. Bunların bir başka tanımı da salon Cumhuriyetçisi, gardrop Atatürkçüsü'dür. Bunlar milletin ortak değerlerinin arkasına sığınıp, milletin tercihini, seçimini aşağılayarak en başta Cumhuriyetimize zarar vermektedir. 

    'Gazi Mustafa Kemal'i kendi ideolojik saplantılarına kalkan yaparak...'

    Dikkat edin 95 yıllık tarihimizde Cumhuriyetçilik adına cumhur ile Cumhuriyetin arasını bunlar açmış, Cumhuriyetin kazanımlarına en ağır darbeyi bunlar indirmiştir. İşte 1938 yılından beri, genç kardeşlerim içinizde bilmeyenler olabilir, bilin ve bilmeyenlere anlatın. Gazi Mustafa Kemal'i kendi ideolojik saplantılarına kalkan yaparak Atatürk'ün mirasına kalkan yapanlar da yine bu çevrelerdir. Gazi'nin resmini vefatının hemen ardından paramızdan kaldıran, Atatürk'ün millete armağanı olan İş Bankası hisselerini gasp eden de bunlardır. Atatürk'ün resmini kaldıran kim? İnönü. İnönü bu CHP'nin işte gelmiş geçmiş en önemli genel başkanlarından bir tanesi değil mi? Posta pulları üzerinden Atatürk'ün resmini kaldıranlar yine bunlar. Okullardan Atatürk posterini kaldıran yine bunlar. Devlet dairelerinden Atatürk'ün posterini kaldıran yine bunlar. Bay Kemal sen bunları bilmiyor musun yahu? Öğren bunları öğren. Bize kalkıp da unutmak istediklerimizi veya unutturanları yeniden hatırlatmaya çalışma. Hatırlatmaya çalıştığın için şimdi ben sana bunları yeniden hatırlatıyorum. Çünkü gençliğimiz bunları bilmiyor, bilmesi lazım. Hele hele 'Kemalistim' diye geçinen gençler var ya onların bunları bilmeleri lazım. Madem Kemalistsiniz, o zaman gelin bu işe sahip çıkın. Niye sahip çıkmıyorsunuz. Bütün mesele bunların idrakiyle gerçekleri bilmeyenlere öğretmemizdir. Bunların Türkiye'de zulümden, baskıdan, darbeden, bu ülkenin genç nesillerinin zihnini iğdiş etmekten başka hiçbir mirası yoktur. İşte geçenlerde köşebaşı kalemşörlerinden bir bayan çıkmış bir telefonda, orada bir grubu toparlamışlar, onlara bir şeyler anlatıyor. 'Camileri ahır yapmışız' diyor. Yapmadınız mı ya? Sadece şu Fatih Suriçi'nde yüzlerce mescidi kapatarak bunlar ahır haline getirmişlerdir. Ben İstanbul'da belediye başkanlığı yaptım. Gayet iyi bilirim. Biz bir çoğunu yeniden ayağa kaldırıyoruz. Bunları yapan sizsiniz. Biz sizin cemaziyel evvelini gayet iyi biliriz. Malatya'da, Antep'te, Konya'da bunları yaptılar. Her şeyi istismar ederler ama tarihlerinde İstanbul Havalimanı, Avrasya Tüneli, Marmaray gibi, Yavuz Sultan Selim Köprüsü gibi milletimizin gurur abidesi tek bir eser yoktur. Hani muasır medeniyet seviyesinin üzerine Türkiye'yi çıkaracaktık? Siz mi çıkaracaksınız? Bu işi biz yaparız. 

    'Çevreci biziz'

    Doğru dürüs bir dikili ağacınız yok. Şu İstanbul'a sadece belediye başkanlığım döneminde yetişmiş olarak 1 milyon 200 bin civarında ağaç diktim. Fidanlar hariç onları karıştırmıyorum. Öyle orta koridorlarda, şu anda yetişmiş çınarlar fakirin başkanlığı dönemindeki eserlerdir. Benden sonraki arkadaşlar da milyonlarca İstanbul'a, milyonlarca ağacı dikti. Biz ülkesinde ağaç kesenlerden olmadık, ağaç dikenlerden olduk. Çevreci biziz."

    Sıradaki Haberadv-arrow
    Sıradaki Haberadv-arrow