Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Kağıt üzerinde virüs fazla yaşamaz deseler de, benim belayı kendi üzerime çekme adetim olduğundan ne olur ne olmaz diyerek yeni kitap getirtmeyi bıraktım. Amazon’un paketleme depolarının şu anda dünyanın en sağlıklı yerleri olmamalarının da bu kararımda etkili olduğu kesin.

        Ben de eski kitaplarımdan bana heyecan verenleri seçip okuyorum.

        Bertrand Russell’in ‘The Conquest of Happiness’ adlı kitabı bana heyecan vermek yerine beni sadece sinirlendirdi.

        Mutluluğun ele geçirilmesi üzerine bir kitabın bu dönemin Zeitgeist’ına pek uygun olmadığı için ve etrafta bu kadar mutsuzluk varken mutluluğu arama yolları üzerine bir kitabın bu hayatta var olabilmesi bana fazla anlamlı gelmedi.

        *

        Her defasında farklı sonuç alacağını düşünerek aynı hareketi üst üste tekrarlamanın deliliğin tanımı olduğunu söyleyen galiba Einstein’dı diye hatırlıyorum.

        Ben de her sabah uyandığımda farklı bir sonuç ile uyanacağımı düşündüğümden, bu tanıma da uygun olan, bu kriterin de koşulların yerine getiren bir deliyim.

        Deliliğin diğer tüm kriterlerine uygunum zaten, bir de buna da uygun olmam beni nedense sevindirdi.

        *

        Her gece yatarken uyandığımda Türkiye’de olacağımı düşünüyorum. Tabii maalesef New York’ta uyanıyorum her defasında.

        Uyurken sabah farklı sonuç olacağını düşünmesem de yine de farklı sonucu ummayı ısrarla sürdürüyorum.

        En azından bu yalan umut sayesinde sabaha karşı sadece yarım saatim sakinliğe yakın geçebiliyor. Artık tam sakin hiç olamasam da bu gibi terapik vaziyetlerle sakinliğe azıcık, zorlamayla da olsa, yaklaşıyorum.

        REKLAM

        *

        Kitabı okumaya bir türlü konsantre olamadım.

        Okumak yerine dünyanın geri kalan nüfusunun yaptığı gibi bari bir şeyler seyredeyim dedim.

        Yönetmen olarak güvendiğim Steven Soderbergh’in filmi ‘Contagion’u seçip izlemeye maalesef başladım.

        Film bir virüs salgını üzerineydi ve ilk 12 dakikada 6 kişi ölüyordu.

        Bunun şu anki ruh halime fazla olumlu katkısı olmasının mümkün olmadığını düşünerek ‘Living Dead’ dizisine geçtim.

        Ama o zombiler de bana New York'un halini hatırlatıyordu.

        Sonunda Dave Chapelle’nin stand-up şovunu izlemekte karar kıldım.

        Adamın sahnedeki anarşistliği ve ağzının çok bozuk olması beni tuhaf biçimde rahatlatıyordu.

        *

        Onu seyrederken suratıma ister istemez bir gülümseme oturmuş olmalı ki bu hemen Rana’nın tepkisini çekti.

        Karım günde en fazla iki defa bana bakar ve konuşur. O günün ilkinde suratımda bir anlamsız gülümseme ile ona yakalanmam bir talihsizlikti aslında

        O beni genellikle somurturken görmeye alışık olduğundan ve mizah yazıları yazmam bile surat ifademe olumlu bir katkı yapamadığından karım gülümsemenin bana fazla yakışmadığını da düşünüyor olabilir.

        *

        Rana’nın bu tavrı yakalanmaktan korktuğum şeyin başıma gelmesine de neden oldu ne yazık ki.

        Rana "Oturduğun yerde sinir bozucu bir şekilde sırıtacağına kalk da bana yardım et" dedi.

        Bu laf, bana panik atağı yaşattırdı. Çünkü ne zaman ona yardım için kalksam başıma hep bela gelir.

        Kalkmasam da bu defa da Rana ne kadar işe yaramaz insan olduğum üzerine konuşur. Yani bu beladan kurtuluşum pek yok gibiydi.

        REKLAM

        *

        İçinde bulunduğumuz korkunç ortamda biz bir de önümüzdeki aylarda bu yaşadığımız evden çıkmaz zorundayız.

        Yani zorunlu olarak sürekli kapalı olduğumuz bu evde bir de bunun yanında taşınma hazırlıkları var.

        Evin içinden bir foto çekip köşede kullansam Türk devleti belki bana acıyıp beni buradan kurtarmak için bir hamle bile yapar diye bile düşündüm bir ara.

        *

        Bir yandan toparlanıyoruz ama çıkmak zamanı geldiğinde nereye gideceğimiz belli değil.

        Hayatımızdaki zaten var olan tüm belirsizliklere bir tanesi daha eklenmişti ve bu insanı son derece huzursuz eden bir başka duyguydu.

        Eğer oğlumun üniversitesi açılabilecekse oraya yakın bir yere gidecektik. Eğer bu olmazsa ve eğer bu mümkün olursa İstanbul’a hep birlikte dönüp okul kararını orada beklemek çok daha mantıklı olacaktı.

        Açıkçası ben okulun bu yıl açılmamasının çok daha iyi olacağını ve bu yılın online dersler ile geçirilmesinin güzel olacağını düşünüyorum.

        Ama bu duygumu oğluma katiyen söylemiyorum. O genelde hiçbir fikrime katılmadığı gibi buna da pek katılmıyor.

        *

        Tahmin edeceğiniz gibi zorunlu evde kalma ortamında bir de üstüne üstlük taşınma hazırlığı olabilmesinin tek yararı mizah yazılarım açısından bana büyük malzeme çıkarmasından ibaret. Başka hiçbir olumlu yanı olamaz bu durumun. Aksine insanı çıldırtabilecek potansiyele bile sahip bu ortam.

        Diğer Yazılar